Ülkemiz etrafında yaşanan jeopolitik gerginlikler genellikle geçmişten günümüze enerji ekseninde değerlendirilir. Fakat özellikle son yıllarda Türkiye’de yaşanan üretim düşüşleri ve gözle görünür şekilde öne çıkan ithalat politikaları nedeniyle Türkiye tıpkı enerjide olduğu gibi tarım sektöründe de dışa bağımlı ülke statüsünde değerlendirebilecek bir ülkedir.

Aslında tarihsel olarak özellikle hububat konusunda geçmişte de Rusya ile ithalat ilişkimiz güçlü idi. Zira bugün Rusya sınırları dahilinde bulunan “Kırım” Osmanlı döneminde de İstanbul’un zahire ihtiyacını karşılayan önemli bir merkezdir. Fakat cumhuriyetle birlikte daha çok tarımda üretime önem veren ve kendi kendine yetebilmeyi hedefleyen Türkiye son dönemde tekrar ithalat merkezli politikalara dönüş yapmıştır. “Paramız var alıyoruz” tavrı ile desteklenen bu politikalar, ülkemizde girdi maliyetlerinin artışı nedeniyle sürdürülemez hale gelen üretim ile birlikte düşünülünce büyük bir riskin zemini hazırlanmaktadır. Geçtiğimiz sene yaşadığımız kuraklığın etkisi de bu tabloya eklendiğinde tarımsal üretimde çok ciddi bir verim kaybı yaşanmıştır. Özellikle hububat gibi oldukça stratejik ürünlerde ciddi bir üretim kaybımız mevcuttur. TÜİK verilerine göre 2021 yılındaki hububat üretim kayıplarımızı aşağıdaki tabloda inceleyebilirsiniz.

Uluslararası krizler sadece enerji yönünden değerlendirilmemeli, olası riskler içerisinde tarım sektörü de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yaşananlar sonucu tüm dünya tekrar tarımsal üretimi önemli bir noktaya koymuş ve üretimi artırmaya yönelik politikalar izlemeye başlamıştır. Bununla beraber pandemi döneminde kritik ürünlerin ihracatı için konulan kotalar ve yasaklar da dünyanın şahit olduğu bu önemli noktayı işaret etmektedir.

Son günlerde sıkça konuşulan Ukrayna-Rusya krizini bu bağlamda değerlendirmek gerekirse ortada çok büyük bir risk mevcuttur. Türkiye Rusya’dan tarım ürünü ithal eden ilk beş ülkeden birisidir. Rusya Tarım Bakanlığı’nın verilerine göre Rusya’nın 2021 yılındaki toplam tarımsal ihracatı 36,2 milyar USD, Türkiye’nin Rusya’dan ithalatı ise 4.4 milyar USD’dir. Ukrayna Tarımsal Politikalar ve Gıda Bakanlığı’nın verilerine göre ise Türkiye’nin Ukrayna’dan ithalatı 1,6 milyar dolardır. Yani her iki ülke ile de ciddi miktarda tarımsal alışverişimiz bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. TÜİK’e göre ülkemizin buğday ithalatının yüzde 86’sı Rusya’dan gerçekleştirilmiştir. Bu ithalatların en çok konusu olan ürünler ise buğday, arpa, soya, ayçiçeği, mısır ve nohut  gibi oldukça stratejik ürünlerdir. Yani aslında tarım sektörü açısından bakacak olursak ülkemiz için bu savaş büyük bir risktir.

Tarım üretimi konusunda yaşanan kriz ise derinleşmektedir. Ülkemizde yaşanan kur krizi dolarize olmuş girdi maliyetlerini yükseltmiş, geçen yıl yaşanan kuraklık sonrası üretim düşüşü çiftçiyi hali hazırda yeterince zorlamış ve çiftçinin borçluluk oranı artmıştır. Bunun üzerine gübre fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle çiftçiler daha az gübre kullanarak yahut gübre kullanmadan ekim yapmıştır. [1] Bunun da daha çok verim ve rekolte kaybına neden olacağı öngörülmektedir. Bununla beraber enerji maliyetlerinin artması da üretimi zorlaştırmıştır. Mazot fiyatları yalnızca Kasım ayından bu yazının yazıldığı tarih olan Şubat 2022’ye kadar buğday ambarı olarak bilinen Konya’da 8,34 TL’den 15,73 TL’ye çıkmıştır. (Opet.com, 2022) Bu da çiftçiyi zora sokan bir başka girdidir. Tarla ile ilgili her işte kullanılan traktör ve diğer tarımsal aletler mazotla çalışmaktadır. Su maliyeti de artmıştır. Sulama birlikleri su temin maliyetlerine zam yaparken, özellikle elektrik maliyetlerinin artışı kendi sulama tertibatı olan çiftçiye ek sulama maliyeti getirmektedir. Belediyelerin de elektrik nedeniyle yaptığı bu tip su zamları yine karşımıza çıkacak bir diğer sorun olacaktır. Bütün bunların üretimde gözle görülür bir düşüşe neden olacağını tahmin etmek zor değildir.

Peki bu durumdaki risk nedir? Olası bir savaş durumunda, Batı blokunun saldırgan taraf olan Rusya’ya karşı ambargo uygulaması beklenmektedir. Bu durum gerçekleşirse Türkiye’nin hububat konusunda gıda güvencesinin ortadan kalkma riskini düşünmek durumundayız. Bu durum hem enerji krizini tetikleyecek ve çiftçinin girdi maliyetlerini arttıracak, hem de dünyadaki hububat fiyatlarını çok yükseltecek bir gelişme olacaktır. Ali Ekber Yıldırım’ın 23 Şubat 2022 tarihli  Dünya Gazetesinde yazmış olduğu yazıdan verileri doğrudan aktaralım.

“Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’ı içine alan “Karadeniz Bölgesi” dünya tahıl üretimi ve ihracatında çok büyük öneme sahip. Bazı ürünlerde iki ülkenin payı dikkate alındığında dünya ticaretinde dengeleri değiştirecek güce sahip.

Dünya buğday ihracatı ortalama 200 milyon ton. Bu ihracatın yaklaşık yüzde 30’u, 60 milyon tonu Rusya ve Ukrayna tarafından gerçekleştiriliyor. Ayçiçeği tohumu ihracatının yüzde 32’sine denk gelen 1 milyon 250 bin tonunu, mısır ihracatının yüzde 19’u olan 38 milyon tonunu, arpa ihracatının yüzde 31’ini oluşturan 10 milyon 500 bin tonunu Rusya ve Ukrayna gerçekleştiriyor.

Toplamda 120 milyon tonu aşan hububat ihracatı ile dünya piyasalarını etkileyecek bir bölge burası. Bu nedenle buradaki bir olumsuzluk dünya piyasalarını doğrudan etkileyecektir. En nemli risk dünya buğday, arpa, mısır, ayçiçeği fiyatlarının artmasına yol açabilir. Bu ürünlerin hepsinde ithalatçı olan Türkiye’nin ithalat faturası kabaracaktır.”

Ali Ekber Yıldırım gibi duayen bir gazetecinin işaret ettiği bu konu oldukça büyük bir riski doğurmaktadır. Bu yılın üretimindeki sorunların çözümü konusunda çoktan geri dönülmez noktaya geldiğimiz şu günlerde bir de ithalat konusunda oldukça önemli bir kaynağımızın olduğu bölgede topyekun bir savaş riski nedeniyle ulusal gıda güvencemiz oldukça büyük bir riskle karşı karşıyadır. Oluşan bu duruma ülkemizdeki ithalat artışı ve buğday üretimindeki düşüşü miktar olarak göz önüne alarak tekrar gözden geçirelim.

Yaşanan bu kriz gıda enflasyonu ile hali hazırda mücadele etmekte olan ülkemiz için çok daha sıkıntılı günlerin geleceğine dair bir işaret olarak görülmelidir. Bu sene bu zorluğu yaşayacak olsak da en azından gelecekteki yıllar için daha üretim odaklı politikalar izlemek adına bu yaşanan süreç bir ders olarak görülmelidir. Yine de bu acı fatura ve bedeli bu rakamlar göz önüne alındığında çok yıkıcı olacaktır. Geçtiğimiz aylarda şahsi olarak başladığım “Gidİşin Aslı” adlı podcast serisinde “Ekmek 30 lira olacak mı?” diye bir soru sormuştum. Üzülerek ifade etmeliyim ki bu kriz daha ciddi bir savaşa dönüşürse belki de benim podcast ilgi çekip dikkat çeksin diye attığım bu başlık iyimser dahi kalabilir.

Elbette ki bu yazıyı kaleme almaktaki asıl derdim, gıda güvencesinin önemini vurgulamak ve uluslararası bir krizi tarım sektörü açısından yorumlamaktır. Derdim siz değerli okuyucuda bir panik havası yaratmak yahut bana sıkça ithamda bulunulduğu gibi “felaket tellalı” olmak değildir. Dün (24.02.2025 itibariyle) başlayan sıcak savaşın nihayetinde Rusya’nın hububat arzında kısıtlama olması mümkün olduğu gibi, işgalci Rusya’ya uygulanabilecek ambargolar sonucunda da bu sonuçlar oluşabilir.

Hasan Turunçkapı, Kibele Projekt Kurucu Ortağı

hasan.turunckapi@kibeleprojekt.com


Dipnot

[1] Bu veri resmi bir rakam değildir. Çiftçilerin ve bazı üretim birliklerinin basın yoluyla beyanı esas alınmıştır.

Kaynakça

Opet.com, W. (2022, 02 23). Opet Fiyat Arşivi. Opet.com’dan alınmıştır. https://www.opet.com.tr/akaryakit-fiyatlari-arsivi

Yıldırım, A. E. (2022, 02 23). Tarım Dünyasından. Dünya Gazetesi web sitesinden alınmıştır: https://www.dunya.com/kose-yazisi/rusya-ukrayna-krizinin-tarima-etkileri/649720

Yasal Uyarı 

Bu makalede dayalı herhangi bir işlem yapılması tarafımızdan öngörülen bir husus değildir. Bu makalede yer alan görüşler sadece yazarın güncel görüşleridir. Makalede yer alan görüşlerin bir kısmı veya tamamı Kibele Projekt’in kurumsal görüşlerini yansıtmayabilir.